Byzantium’un, Constantinapolis’in ve İstanbul’un en önemli merkezi Sultanahmet’in altını, üstünü göreceğiz ve bilinmeyen yerlerine gideceğiz. Gezimizin başlangıç noktası Ayasofya; 1500 yıldır zamana ve insanlığa direnen bu muhteşem anıtı tanıyacağız.
Ve
İstanbul’un en lüks hamamlarından biri Hürrem
Sultan Hamamı, Roma’nın Zeuksippos Hamamı üzerindeki 500 yıllık hamam.
Eskiden misafirlerini ücretsiz ağırlayan ama şimdi ağırlamak için oldukça büyük
bir bütçe isteyen Sultanahmet Four
Seasons Oteli ve köşesinde Bizans’ın ünlü Magnaura Sarayı; Sarayın yeraltındaki kısmını fenerlerimiz ile gezeceğiz. Magnaura Sarayı’nın
ardından ana hedef Hipodroma
dönüyoruz.
Her birinin
ayrı hikayesi olan anıtlarla süslü meydanda yüzlerce yıl kutlamalar, idamlar gerçekleştirildi.
Binlerce insanın seyrettiği araba yarışları düzenlendi. Alman Çeşmesi,
Dikilitaş ve Yılanlı Sütun gibi anıtlar dikildi.
Ve
İstanbul’un en güzel camilerinden biri Ayasofya
ile yüzlerce yıl karşılıklı duran altı minaresi ve çinileri ile ünlü Sultanahmet Cami.
Ve Hipodromu
kuşatan İbrahim Paşa, Tapu Sicil Dairesi gibi tarih ve sanat
açısından önemi büyük binalarımızı unutmuyoruz.
Hipodromun
sonunda Sphendon; yani
Hipodromun günümüze ulaşan kısmı. 16. yüzyıl ortalarına kadar mermer
kaplamaları, süslemeleri ve sütunları görülebilen ihtişamlı Sphendon’u geçip
yerin 20 m altındaki büyük bir sarnıca giriyoruz. Rastlantı eseri keşfedilen
sarnıcı gezerken kentin altında bir kent daha olduğunu anlıyoruz.
Günümüzün son
ziyareti Sultanahmet’in kıyısında kalmış hak ettiği değeri görmeyen çok önemli
bir anıt 527-536 tarihli Küçük Ayasofya
Cami (Sergius ve Bacchus Kilisesi). Zamanımız kalırsa Sokollu Cami’ne
oradan Marmara’ya bakan Boukoleon Sarayı’na gideriz…….gideriz, gideriz.
Dönmemecesine gideriz:::😊))))))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder